Çocuklarda Obezite Alarmı: Diyetisyenler Erken Müdahalenin Altını Çiziyor

Kategoride Diğer

Çocuklarda Obezite Alarmı: Diyetisyenler Erken Müdahalenin Altını Çiziyor

Günümüzde çocukluk çağı obezitesi, sadece bireysel sağlık değil, aynı zamanda toplumsal refah açısından da büyük bir tehdit hâline geldi. Benim meslek hayatımda son yıllarda en sık karşılaştığım sorunlardan biri, 6 ila 12 yaş aralığında giderek artan kilo problemleri. Bu durum, sadece estetik kaygılarla değil, çocukların metabolik, psikolojik ve sosyal gelişimi açısından da ciddi sonuçlar doğuruyor.

Kocaeli’de yürüttüğümüz gözlemler ve danışan analizlerine göre, her 4 çocuktan 1’inin fazla kilolu olduğu bir tabloyla karşı karşıyayız. Erken yaşta kilo alımı, ilerleyen yıllarda diyabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları gibi ciddi sorunlara davetiye çıkarabiliyor. Ancak asıl kritik nokta şu: Bu durum önlenebilir. Yeter ki erken müdahale edilsin.

Ebeveynler çocuklarının “tombul” olmasını çoğu zaman sağlıklı bir gelişim göstergesi olarak yorumlayabiliyor. Oysa çocuklarda vücut kitle indeksi (VKİ) ya da büyüme eğrileri gibi klinik göstergeler, bize gerçeği gösteren objektif araçlardır. Bu araçlar düzenli olarak takip edilmediğinde, çocukluk obezitesi sessizce ilerleyebiliyor.

Burada okul, aile ve sağlık profesyonelleri arasında kurulacak üçlü bir iş birliği hayati önem taşıyor. Ben bir diyetisyen olarak, çocukluk çağındaki beslenme bozukluklarının yalnızca bireysel tercihlerin değil; çevresel ve toplumsal faktörlerin de etkisiyle şekillendiğini her gün sahada görüyorum. Bu nedenle, ebeveynlerin bilinçlenmesi kadar, kantin politikalarının, okul menülerinin ve hatta mahalle bakkallarının sunduğu ürün çeşitliliğinin de gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyorum.

Çocuklarda obeziteyle mücadele, yalnızca bir zayıflatma süreci değildir. Bu, çocukların sağlıklı bir benlik algısı, özgüvenli bir sosyal yaşam ve güçlü bir bağışıklık sistemi kazanması için atılması gereken çok yönlü bir adımdır. Obezite, geç kalınırsa kronikleşen bir soruna dönüşür. Ama erken fark edilir ve doğru adımlarla ilerlenirse, çocuklar hem fiziksel hem psikolojik olarak güçlenir.

Fast Food ve Ekran Süresi: Riskli İkiliye Dikkat

Çocuklarda obezitenin bu kadar hızlı artmasında etkili olan en önemli iki faktör, beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzı. Özellikle fast food tüketimi ve ekran başında geçirilen süre, artık çocuk sağlığının görünmez düşmanları hâline geldi. Kocaeli’de kliniğime başvuran çocukların büyük bir kısmında, haftalık beslenme değerlendirmeleri sırasında fast food tüketiminin normalden çok daha sık olduğunu görüyorum. Üstelik bu beslenme tercihlerine, hareketsiz bir yaşam tarzı da eşlik ediyor.

Ebeveynlerin çoğu, çocuklarının okuldan geldiğinde yorgun oldukları için televizyon ya da tablet karşısında vakit geçirmesini makul buluyor. Ancak bu pasif ekran süresi, yalnızca zihinsel değil, fiziksel gelişimi de olumsuz etkiliyor. Çocuk hareket etmiyor, enerji harcamıyor ve o esnada genellikle sağlıksız atıştırmalıklar tüketiliyor. Bu ikili; yani yüksek kalorili beslenme ve düşük fiziksel aktivite, obezite riskini katlayarak artırıyor.

Fast food tüketimi yalnızca kalori fazlalığı değil, aynı zamanda ciddi bir besin eksikliği problemidir. Bu ürünler genellikle doymuş yağ, rafine karbonhidrat ve sodyum açısından çok zengindir; ama vitamin, mineral ve lif bakımından fakirdir. Yani çocuklar tok hisseder, ama vücutları aslında ihtiyaç duyduğu besin öğelerini alamaz. Bu da bağışıklık sisteminden konsantrasyon becerisine kadar birçok alanı olumsuz etkiler.

Ekran süresine gelince… Dünya Sağlık Örgütü, 5-17 yaş arası çocukların günde en fazla 2 saat ekran karşısında kalmasını öneriyor. Ancak gerçek şu ki birçok çocuk bu sürenin iki katından fazlasını telefon, tablet ve bilgisayar ekranı karşısında geçiriyor. Bu, sadece kilo açısından değil, göz sağlığı, duruş bozukluğu ve uyku kalitesi açısından da büyük bir tehdit.

Kocaeli diyetisyen olarak danışanlarıma hep şunu söylüyorum: Önce evinizdeki ekran sürelerini dengeleyin, sonra alışveriş sepetinizi gözden geçirin. Çünkü çocuklar sizi örnek alır. Ailece yapılan sağlıklı seçimler, çocuğun beslenme ve yaşam tarzını olumlu yönde etkiler. Unutmayın, obeziteyle mücadele yalnızca tabakta değil; evin tüm dinamiklerinde başlar.

Aile Sofrası, İlk Koruyucu Bariyer

Çocukların sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanmasında en önemli rol modelleri, kendi aileleridir. Bu nedenle “aile sofrası” dediğimiz kavram yalnızca bir yemek yeme rutini değil; çocuğun yeme davranışlarını şekillendiren, kalıcı alışkanlıkların oluşmasını sağlayan temel bir ortamdır. Gözlemlediğim vakalarda, düzenli aile yemeği alışkanlığına sahip olan çocukların hem ne yediğini daha iyi bildiğini hem de duygusal yeme davranışlarının daha az geliştiğini rahatlıkla söyleyebilirim.

Aile sofraları, çocukların porsiyon kontrolünü öğrenmesi, yemeklerin içeriğini tanıması ve dengeli tabaklar oluşturmaya alışması açısından bulunmaz bir fırsattır. Ancak günümüzde, özellikle şehir hayatında bu alışkanlık giderek zayıflıyor. Kocaeli gibi sanayileşmiş bölgelerde çalışan ebeveynler akşam eve geç geliyor, çocuklar farklı saatlerde yemek yiyor ve ortak bir sofrada buluşmak neredeyse sembolik bir hâle geliyor. Oysa bu küçük görünen ayrıntı, çocuğun beslenme kültürünü derinden etkiliyor.

Aileyle birlikte yemek yeme, aynı zamanda sosyal bir öğrenme sürecidir. Çocuklar sofrada gördükleri tabaklara, duydukları ifadelere, hatta yemek seçimindeki tutarlılığa göre bir model geliştirir. Eğer bir çocuk sürekli olarak annesinin sebzeyi reddettiğine tanık oluyorsa, o sebzenin “sevilmeyen” bir şey olduğuna kolayca inanır. Bu nedenle aile içi iletişim kadar, beslenme tercihleri de tutarlı ve pozitif olmalıdır.

Ben, danışan ailelere genellikle haftada en az dört akşam birlikte yemek yeme hedefi koyuyorum. Bu yemeklerin içeriği kadar, sunum biçimi de önemlidir. Renkli, çeşitli, dengeli ve keyifli bir sofra; hem yemeğe olan ilgiyi artırır hem de yemekle sağlıklı bir bağ kurulmasını sağlar. Sofrada “bitir şunu” ya da “yemezsen büyüyemezsin” gibi baskıcı ifadeler yerine, çocuğun kendi tokluk hissini tanımasına izin verilmelidir.

Kocaeli diyetisyen olarak her fırsatta vurguluyorum: Sağlıklı beslenme alışkanlığı, marketten değil, sofradan başlar. Evde kurulan her dengeli masa, obeziteye karşı atılmış güçlü bir adımdır. Çocuğunuza vereceğiniz en değerli miraslardan biri, sağlıklı bir beslenme kültürüdür.

Okul Kantinleri Gözden Geçirilmeli

Çocuklar zamanlarının büyük bölümünü okulda geçiriyor. Bu nedenle okul kantinleri, çocukluk çağı obezitesine karşı mücadelede kritik bir cephe hâline gelmiş durumda. Ancak üzülerek söylüyorum ki, hâlâ birçok okulda cips, gazlı içecek, çikolata gibi yüksek kalorili ama düşük besin değerli gıdalar ön planda. Veliler ellerinden geleni yapsa da, kantinde serbestçe ulaşılabilen bu yiyecekler çocukların sağlıklı tercihler yapmasını zorlaştırıyor.

Kocaeli’de yürüttüğüm okul seminerlerinde bu konu sıkça gündeme geliyor. Öğrencilerin kantin alışveriş tercihlerini incelediğimizde, sabahları kahvaltı yerine çikolatalı gofret, öğle aralarında meyve yerine patates cipsi tercih ettiklerini görüyoruz. Öğretmenler bu konuda farkındalık geliştirmeye çalışıyor, ancak kalıcı bir çözüm için okul yönetimlerinin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve velilerin birlikte hareket etmesi gerekiyor.

Okul kantinleri yalnızca kar amacı güden ticari alanlar değil; çocukların sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanabileceği birer eğitim alanı gibi görülmeli. Bu yüzden kantin ürünlerinin denetimi sıkılaştırılmalı ve sağlıklı gıda zorunluluğu getirilmelidir. Örneğin; tam tahıllı sandviçler, meyve tabakları, şekersiz içecekler gibi alternatifler hem doyurucu hem de besleyici olabilir.

Benim önerim, her okulun bünyesinde bir diyetisyen ya da sağlık danışmanı bulunmasıdır. Böylece haftalık menü planlamaları, çocukların yaş grubu ve ihtiyaçlarına göre yapılabilir. Ayrıca çocuklara düzenli olarak sağlıklı beslenme seminerleri verilmeli ve bilinçli tüketim alışkanlıkları kazandırılmalıdır. Bunlar sadece kısa vadeli çözümler değil; uzun vadede obezite oranlarını düşürecek stratejik yatırımlardır.

Ebeveynlere de görev düşüyor: Çocuğunuz kantinden ne aldığını bilin, evden sağlıklı alternatifler hazırlayın ve mutlaka öğretmeniyle bu konuda iletişimde kalın. Aksi takdirde, kantin alışkanlıkları zamanla çocuğun tüm beslenme düzenini olumsuz etkileyebilir.

Diyetisyen Gözde Ağca’dan Öneriler:

  • Evden kahvaltı yapmadan çıkılmamalı. Aç karna okula giden çocuk, kantinden ilk gördüğünü alma eğilimindedir.

  • Beslenme çantasını renkli ve doyurucu hale getirin. Mini sandviçler, taze meyveler ve yoğurt gibi seçenekler sunun.

  • Haftalık kantin alışverişi limiti belirleyin. Hem finansal hem de beslenme kontrolü için bu etkili bir adımdır.

  • Çocuğunuza etiket okuma alışkanlığı kazandırın. İçerikleri anlayan çocuk, daha bilinçli tüketici olur.

  • Okul idaresinden sağlıklı kantin politikası talep edin. Veliler toplu hareket ederse, değişim daha hızlı olur.

Unutulmamalı ki, çocuklarımız geleceğimiz. Sağlıklı bir gelecek ise ancak bugünden doğru adımlar atarak şekillendirilebilir. Kantinlerde satılan yiyecekler yalnızca bugünün öğle yemeği değil; yarının sağlık profiline etki eden seçimlerdir.

Diyetisyen Gözde Ağca

-TANITIMDIR. TAVSİYE NİTELİĞİ TAŞIMAZ.

- REKLAM -
- Booking -spot_img